Amigo Kemik

Day 1,521, 04:15 Published in Turkey South Africa by C A R T E R A R T H U R

Amigo Kemik Röportajı
[Bogos Maryanoğlu]

Kasım 2010

-Nerede doğdunuz, nasıl bir aileden geliyorsunuz?
-Balıkçı bir babanın 4 evladıyız. 22 Şubat 1953′te Dolapdere’de doğdum.

-Fenerbahçeli olma hikayeniz nedir? Nasıl oldu?
-1961 senesinde şimdiki İnönü Stadı’nın gazhane tarafı tribününde bulunurken Fenerbahçe’ye olan sevgim başladı… Özellikle Lefter’i, yaşım itibariyle okuldan kaçarak bir buçuk sene seyretme imkanım oldu!

-İstanbul’da yaşadığınız süre içinde ne iş yapıyordunuz?
-Ticaretle uğraştım.

-Tribünle ne zaman ve nasıl tanıştınız?
-İhtilal olduktan hemen sonra İnönü Stadı’nda yapılan yeni açık tribünü ile beraber amigoluğa ilk adımımı atmış oldum.

-Amigo oluşunuzun hikayesi nedir? Neden başkaları değil de siz öne çıktınız?
-Amigo oluşumun sebebini şöyle anlatabilirim; benim çok aktif oluşum ve tüm tribünle beraber birlik olmamın sonucu bir anda kendimi Fenerbahçe tribününün en küçük amigosu olarak bulmamla başlar. Benim üstümde Kör Süleyman ve Asker Yücel vardı. Onların tecrübelerine dayanarak Fenerbahçe tribünlerinin ortasında buldum kendimi ancak yaşımdan dolayı zaman gerekiyordu, benim önümde ise Amigo Numan Baba ve Kör Çetin vardı. Ben bunların hepsini gördüm, seyrettim ve ne yapacağımı, nasıl davranacağımı öğrendim. Donanma Kupası maçı vardı, gece, Fenerbahçe – Galatasaray derbisi. İlk icraatımı orada yaptım. 4 arkadaş gittik, İnönü Stadı’ndaki Galatasaray tribününden büyük sarı-kırmızı bayrağı yaktık, bu da benim amigoluğa resmi geçidim gibi birşey oldu.

-Araştırma çalışmasında amigoluğu Kör Çetin’den Alparslan’ın jübilesinde devraldığınıza dair haberlere rastladık. Bu gerçekten bir devir teslim töreni gibi mi oldu? Yani Amigo Kör Çetin’in kendi inisiyatifiyle devrettiği bir durum muydu? Yoksa zaten taraftarın nezdinde amigoydunuz ve konu mâlumu ilâmı mı edildi?
-Ben hiç bir şekilde Çetin abimden, Alpaslan’ın jübilesinde devir- teslim töreni ile tribüne gelmedim. Çünkü Fenerbahçe taraftarı beni “Amigo Kemik” olarak zaten benimsemişti. Çetin abi ve Numan baba sembol olarak o tribünlerin tek hakimiydi, buna benim her zaman saygım olmuştur. Çünkü onlar benden yaşça ve kazandırdıkları değerler açısından büyüktü!

-Asıl isminiz nedir, size neden Kemik deniliyordu? Anlamı neydi ‘Amigo Kemik’in?
-Asıl ismim Bogos Maryanoğlu’dur. Kemik lakabının sebebi ise çok zayıf olduğum içindir. Bir gün bizim mahalle takımı ile Heybeli Ada’ya maç yapmaya gittik, maç bitişinde denize giriyorduk, ben de sandal kiralamış açıkta dolanıyordum. Arkadaşım Savaş boğuluyormuş o sırada, bizim hoca ismimi unuttuğu için bana “Kemik” diye seslendi. Etrafımda kimsenin olmadığını anlayınca bana bağırdığını anladım ve gittim Savaş’ı kurtardım. O günden sonra da ismim “Kemik” olarak kaldı mecburen.

-Sanırım amigolar arasında bir tribün paylaşımı söz konusuydu. Döneminizdeki diğer Fenerbahçe amigoları kimlerdi? Tanıdığınız kadarı ile sizden önceki (Çetin, Numan, Asker Erdoğan) ve döneminizdeki (Adnan, Artist) amigolardan kısaca bahseder misiniz?
-Benim dönemimde amigo olarak Artist Tevfik, Amigo Adnan ve ben vardık. Tevfik’in artislikten başka yapacak bir şeyi yoktu. Hiçbir deplasman maçına gelmez, maç günü gelir, maçtan evvel milleti bağırtır, sonra giderdi. Amigo Adnan şimdi ki Migros tribünündeydi. Tevfik’in yanında yardımcı olarak duruyordu, fakat gerçek bir Fenerbahçeli olduğunu ispat ettikten sonra Tevfik döneminden sonra tribüne çıkmıştır. İşi ve ailevi sebeplerden dolayı o da hiç bir deplasman maçına gelememiştir. Onunda tribün lakabı “Şovmen”dir. Kendisini çok severim, gerçek bir Fenerbahçelidir.

-Şu an Amerika’da yaşıyorsunuz bildiğimiz kadarıyla. Fenerbahçe’yi, Fenerbahçe tribünleri izleme şansınız oluyor mu? Kendi dönemizle kıyaslama yapıyor musunuz hiç?
-16 senedir Amerika’da yaşıyorum. Buradan 12 senedir Fenerbahçe’min bütün maçlarını izliyorum. Benim zamanımda ki tribünlerle şimdikiler arasında dağlar kadar fark var! Bizim zamanımızda taraftar vardı, şimdi ise sadece seyirci var ve şu anda Fenerbahçe’nin tüm stada hakim olan bir amigosu yok maalesef. Yönlendirenler olmadığı için o yüzden taraftar-seyirci farkı doğuyor…

-Bugün tribünlerde amigo ve tribün lideri gibi ayrım var. Amigolar tribünün orkestra şefi gibi bir özelliğe sahipken tribün liderleri onların üstünde ve farklı bir konumda, gruplarını temsil eden bir parti lideri gibiler. Sizin döneminizde taraftar ve tribün organizasyonu nasıldı?
-Benim zamanımda gruplar vardı ve bu grupların liderleri olurdu. Emsal verecek olursak; Şahin Babalar, Küçük Alperler, Menderesler, Küçük Araplar, Muzolar, Pepe Metinler, Kürt Metinler, Caymazlar, Dede İsmailer, Şükrüler.. Bunların hepsi Fenerbahçe için canını verecek grup liderleriydi ve şimdiye kadar yaşlarının ilerlemelerine rağmen bu sıfatı halen daha taşıyorlar. Fakat bu saydığım kardeşlerimin hiç birinin amigolukla bir bağlantıları yoktu. Çünkü hepsi kendi semtlerinin gerçek liderleriydi ve bende bu kardeşlerimle beraber Fenerbahçe tribünlerini artısı ve eksiğiyle Amerika’ya gelene kadar abi kardeş şeklinde yönettik..

-Kulüple ilişkileriniz nasıldı? Yöneticilerle ne kadar sık temasınız oluyordu ve ne destekler görüyordunuz? Ya da ne tür yönetim baskılarına maruz kalıyordunuz?
-O dönemde kulüple ilişkilerimiz sınırlıydı. Biz kulübe gittiğimizde, tribündeki ihtiyaçlarımız olan bazı şeyleri gündeme getirirdik. Mesala tribünde rahatsız olan veya ailesinden birinin sağlık sıkıntısı olan arkadaşlarımızı, o zamanki başkanla konuşup kendilerinin tavsiye ettiği bir doktora götürüp yardım ederdik. Deplasmana gittiğimiz zaman 5-10 otobüs alırdık. Bayramlarda tribündeki zor durumda olan arkadaşlarımız için yöneticilerle konuşup, onların yönlendirdiği mağazalardan tepeden tırnağa giydirirdik. Tribündeyken ben, yöneticilerden 3 kere baskı yediğimiz dönem oldu. Bunlardan bir tanesini size anlatayım; Altay – Fenerbahçe maçı öncesiydi. Emniyet bizim yönetimin yönlendirmesiyle beni, Amigo Yaşar’ı ve bir kaç arkadaşımızı Kuş Dili Karakolu’nun nezaretine attılar. Biz içerden çıkana kadar Fenerbahçe taraftarı maça girmedi. Bizi içeriye attıran yöneticiler, teker teker çıkmamızı sağladıktan sonra tüm taraftar içeri girdi. Bunun sebebi ise belli; biz Fenerbahçe takımının kötü gidişatını protesto etmek için maça girmeme çağrısı yapmıştık, ondan…

-Müjdat’la ilgili 1988′de yaşanmış bir olay var. Siz ve bir grup taraftar Csernai’nin odasına gidiyorsunuz ve Müjdat’ı takımda istemediğinizi teknik direktöre iletiyorsunuz. Hatta olumsuz cevap alınca “siz de gidin o zaman” diyorsunuz. Bugün böylesine bir sahne hayal bile edilemez; teknik direktör çalışma odasına alınan taraftarlar.. Antreman basma gibi şiddet içerikli takıma dahil olma yöntemlerini bırakırsak aslında şimdikinden daha demokratik bir dönem miydi sizinkisi? Biraz takımla olan ilişkinizden bahseder misiniz?
-Evet Müjdat ile öyle bir olay yaşandı. Fakat bunların nedenleri var. O zaman ki kötü gidişatımız, Müjdat’ın Beşiktaş’ta oturması ve bazı çeşitli dedikodular nedeniyle hocayla bizzat görüşmek zorunda kaldık. Biz bunu görebildiysek, yönetim nasıl görmedi? Yöneticilerle konuştuk ve biz bunu Fenerbahçe için yaptık!

-Döneminiz, tribünde şiddetin yüksek olduğu yıllardı. Geriye dönüp baktığınızda rakip tribünler arasında yoğunlaşan hatta bazen kendi futbolcularımıza bile ulaşan bu şiddeti nasıl değerlendiriyorsunuz? Nerden kaynaklandı, neden bu kadar yükseldi, neler bu şiddeti besledi ve nasıl düşüşe geçti? Tanığı olduğunuz olaylar çevresinde değerlendirebilir misiniz?
-Şiddet 1975 senesinde, bizim yeni açıktan kapalıya 8-10 arkadaşla geçmemizle beraber patlak verdi. Şöyle ki; bizim başımızda Amigo Yaşar, Baba Şahin ve Feriköylü Deli Murat vardı. O zaman kapalıda herkes iç içe oturuyordu. Zamanın kapalı tribünü amigosu meşhur Suat Babaydı, yardımcısı da Hamdi Baba. Bir Trabzonspor – Fenerbahçe maçında Trabzon seyircisi, bizim kapalıyı erken saate gelip almışlardı. Türkiye’de ilk futbol anarşisi bu maçta başladı. Çünkü biz o tribünü geri almak için ciddi mücadele ettik, ne gerekiyorsa yaptık orayı almak için ve aldık! Gerisini anlatmaya gerek yok.

-Dönemin önemli isimlerinden bir Menderes’ti. Rahmetli hakkında bir kaç cümle?
– Menderes’i kelimelere sığdırmak pek kolay değildir. Çünkü tribüne geç geldi ama gerçek bir Fenerbahçeli olarak geldi. Öyle de aramızdan ayrıldı… Onun gibi Fenerbahçeli bir daha o tribünlere gelmez.

-Amigoların alameti farikası tezahüratlar vardır. Örneğin “omuz omuza” Adnan’la, “bir baba hindi” Seha Erge ile özdeşlemiştir.. Sizin, karşıdan görenlere “bu Kemik” dedirten özel bir tezahüratınız var mıydı?
– (Bu soruyu, Amigo Kemik’in eşi hanımefendi cevapladı) Maça hanım arkadaşlarımla birlikte gitmiştim ama Kemik’i görmek mümkün değildi. Birara alkış seli duyuldu, ben etrafıma bakınıyordum tabi, ne oldu diye sorduğumda yenge kocan tribüne geliyor dediler… Kendisinin anlatmasına gerek yoktu, Amigo Kemik’in uzaktan görüntüsü yeterliydi.

-Amigoluğu neden bıraktınız?
-Amigoluğu veya tribünleri ben bırakmadım. 1995′te Amerika’ya green kart çıktı ve ailemle beraber herkesin hayal ettiği Amerika’ya gittim.

-Kalabalık olma dışında dönemin Fenerbahçe tribünlerini diğer İstanbul takımlarının tribünlerinden ayıran özellikler var mıydı?
-Fenerbahçe tribünleri her zaman takımının yanındaydı. Kötü gidişatta veya iyi gününde her zaman yanındaydı. Çünkü bir Galatasaray veya Beşiktaş çok kötü olduğu zaman 2000 kişiye oynarken, Fenerbahçe en kötü gününde bile statta en az 15.000 kişi olurdu. Bundan başka bir özellik olamaz.

- Bugün anonim haline gelmiş kimi tezahüratların çıkış kaynağının Fenerbahçe tribünleri olduğunu biliyoruz. Hatırladığınız kadarı ile bu tezahüratlar ve çıkış hikayelerinden bahseder misiniz?
-Bizim zamanımızda ki gruplar ve semtler her maça geldiklerinde, o günkü gündemde olan şarkıları bestelerdi ve bize bildirirlerdi. Bizde bunları dinlerdik ve öteki gruplarla beraber karar verirdik. Üretilen besteyi 300-400 kişiyle ezberlerdik. Sonra herkes susar, bizi dinler ve yavaş yavaş bize eşlik etmeye başlarlar… Bunlardan bir tanesi de Samanyolu şarkısıydı. Ama şimdiki gibi hoparlörden değil, kendimiz bu şarkıyı söylerdik..

-O zamanki Fenerbahçe Stadı’nın kapalısında duruyordunuz.. Hem ekonomik olarak daha yüksek seviyede olan ve maçta fazla bağırmayan seyircilerin, hem de protokolün solunda kalan önemli sayıdaki enerjik ve oldukça ses çıkaran bir grubun yanyana geldiği ilginç bir tribündü bu. Sonrasında farklı taraftar tiplerinin birbirinden ayrıştığını gördük. Böyle bir tribünü kontrol etmenin zorlukları var mıydı?
-Tabii ki vardı, önce insan psikolojisinden anlamanız gerekiyor ve kendinizi kabul ettirmeniz lazım. Çünkü onları en iyi ben anlıyordum. Ona göre yönlendiriyordum.

-Sizi farklı kılan şeylerden biri de Spor Sergi’deki basket maçlarında da oldukça aktif olmanızdı. Yanılmıyorsak hem tribüne hem de salona hakim olan tek amigo sizdiniz o dönem. Basketbol maçlarında rakip taraftarlar üzerinde tamamen hakimiyet kurulan bir dönemdi seksenli yıllar.. Bu iki branşı takip eden seyirciler arasında farklar var mıydı, ya da siz farklı şeyler yapar mıydınız Spor Sergi’de?
-Hayır yoktu, çünkü ikisi de Fenerbahçe taraftarıydı sonuçta. Ama bir fark vardı ki, futbol maçına gitmeden evvel basket maçının biletlerini alırdık, futbol maçından sonra direkt Spor Sergi’ye giderdik… Basketbol’da yapılan bazı tezahüratlar değişiktir; mesela “neler oluyor hayatta” bestesi sırf Spor Sergi’ye aittir…

-Çoğu zaman maçlara elinizde davulunuzla gelirdiniz. Bu da sizi farklı kılan şeylerden biriydi; hem bağırtmak, hem de davulla tempo yakalamak… Zor olmuyor muydu?
-Ben Fenerbahçeli doğdum, Fenerbahçeli öleceğim… Ama hiçbir zaman o davulu çıkartmam boynumdan! Çünkü beni Fenerbahçeli kılan olay o davuldur..

-Halen irtibat halinde olduğunuz insanlar var mı tribünden? Gençlerden arayıp soranlar çıkıyor mu?
-Tribünden arayıp konuştuğum çok arkadaşım var. Ama beni internet vasıtasıyla bulanlar -çok enteresandır- beni tanımayan gençler, ismimi babalarından veya abilerinden duyup ilgileniyorlar. Eski tribünleri nasıl canlandıracaklarını soruyorlar genellikle.

-Son olarak tribündeki gençlere tavsiyeleriniz, önerileriniz neler?
– Gençlere önerim; önce dürüstlük sonra taparcasına Fenerbahçe aşkı.. Başka ne tavsiye edebilirim ki.. Unutmadan eklemek isterim; Hiç bir tribün lideri amigoluk yapamaz. Amigoluk başka bir özveri ister. Tribün liderliği bu işin başka bir branşıdır, bunu sakın ola ki unutmayın..

Tık Tık Amigo Kemik!

Kaynak : http://www.vamosbien.org/index2.php/2011/10/amigo-kemik-roportaji

Amigo Kemik
www.erepublik.com/tr/article/1949058/1/20